25 Aralık 2013 Çarşamba

Haftanın karikatürü :)


Kendini sevmek üzerine...

Kendini sevmek nedir, nasıl olur? Bize bunlar öğretilmedi.

Kendini sevmek denilince egoistlikle ya da bencillikle eşdeğer tutuldu. Kaçınılması gereken bir şeymiş gibi gösterildi. Ama bil ki aslında kendini sevmeyen adam bencildir, egoisttir!

Sana kendin dışında her şeyi sevmen söylendi. Aileni sev, ülkeni sev, işini sev! yanlış mı? tabiki değil! ama önce sen kendini bir sev Dost!

Karşındaki insandan sevgi bekledin. Hatta;
-ben seni seviyorum, o halde sen de beni seveceksin
dedin, şarta bağladın. hep tersten gittin!

Kendini sevemeyen kimseyi sevemez. Kendisini sevemeyen bir insanın aşkı bu haliyle yarım olur. (olmaz)

ama...

'ama' ların azaldığında, 'keşke'lerin 'iyi ki' lere dönüşmeye başladığında, bil ki iyi yoldasın :)

erdemler hakkında...

Bir erdeme sahip olan kişi bunu öylesine, her yerde, herkese karşı söylemez.
Ağzına sakız etmez.

Örneğin; dürüst olan insan ''Ben dürüstüm'' demez. Bunu vurgulamaz. Buna ihtiyacı yoktur. Bunu sürekli söyleyen bilin ki tam tersidir!

İkincisi; bilge kişi, her an bu erdemlerini sınayacak olayların, kişilerin karşısına çıkacağını bilir. ''Dürüstüm'' dediğinde bile aslında sahip olduğu erdemin daha yüksek, daha üst boyutta bir dürüstlüğün var olduğunu bilir.

Bu sebeple; kişi kendisine bu tarz yakıştırmalar yaparken farkında olmalıdır. Öyle bir şey olur ki tepetaklak oluveririz. Bir bakmışsınız o erdemden eser kalmaz.

12 Aralık 2013 Perşembe

7 Aralık 2013 Cumartesi

formül




cehalet + zihin (korku) = ilüzyon, sahte cennet
(b)ilim + kalp (sevgi) = gerçek (hakikat)
senin formülün hangisi? ;)

Çantadaki taşlar...

bir yolculuğa çıktığını hayal et. yolculuğun esnasında yerden çakıl taşlarını alıp sırt çantana attığını düşün.

Bu başlarda pek sorun yaratmaz, ama zaman geçtikçe, taşlar arttıkça sırt çantanda ağırlaşmaya başlar. Zorlanarak yürümeye devam edersin, şikayet edersin ama aklına bunun sırt çantandaki taşların sebep olduğu gelmez!

Her geçen an daha zor gelmeye başlar ve bir süre sonra dizlerinin üstüne çöküverirsin. O zaman bilinçsizce kendi kendine söylenirsin; hayat neden bu kadar zor? niye böyle oldu? artık yapamayacağım!!

Hayatta başımıza gelen her olay, her kişi aslında bir deneyim. Sana ağırlık olsun, sana eziyet versin diye gelmiyor. Tekamülün için geliyor. Ama sen bu yaşadıklarından ders alıp onları bırakmak yerine sırtında-zihninde- taşımaya devam ediyorsun! Affedemiyorsun!!

Affetmek demek zayıflık-acizlik demek değil, ''Sana bunu yapanı nasıl affedersin?'' diyen senin sesin değil. Bu Ego'nun sesi. Fark et!

Affetmek cesaret ister. Cesur insan affeder. Onun işi kendi iledir. Başkası ile değil. Bu yüzden affetmek bırakmak demek, yüklerinden kurtulmak demek!

Bunu kendin için yapmalısın. Kendine eziyet etme, affet ve bırak. Gitsin. Sen yoluna devam et Dost!

sirke testisi...







sirke testisinden bal sızmaz, senin içinde ne varsa dışına o vurur. öfke varsa kendine öfkelisin aslında! fark et ve dönüştür!

mutluluğun anahtarı






Gerektiğinde bırakmayı öğren. Mutluluğun anahtarı budur.

Her şikayet, istemediğiniz şeyi hayatınıza çeker!

Neyi durmadan çok söylerseniz zihninizde onu sabitlersiniz. Her şikayet, istemediğiniz şeyin afirmasyonudur.

Evrensel yasa, şikayetleri de emir gibi algılar ve size şikayet ettiğiniz şeyi fazlasıyla verir. Birilerinin sizi kızdırdığından şikayet edip o konuda hiçbir şey yapmıyorsanız, o kızgınlık duyduğunuz davranışı hayatınıza daha da çekersiniz. Ve her seferinde kendinizi kurban gibi hissedersiniz.

Hayatın size haksızlık yaptığına inanıyorsanız, daha fazla haksızlığa uğrarsınız.
Başkalarını suçlayıcı konuşmalar benzer suçlamaları sizin hayatınıza getirir.
Afirmasyonların gerçekleşmesini yavaşlatan en büyük engel bilinçaltı düşüncelerinizdir.

Ben bilincimde zengin olmayı hak ettiğime inanabilirim: bilgim, kültürüm, eğitimim yeterli olduğu için kendimi belli bir konuma çok layık görebilirim. Ama bilinçaltımda beş yaşındayken babamın iflası ve ailemizin çektiği acıların deneyimi olabilir.

Bilinçaltımdaki mesaj şu olabilir: ‘Zengin olursam bir gün çok beter durumlara düşebilirim. Tıpkı babam gibi.’ Bu beter durumdan ve acılardan kendimi korumak için zengin olabileceğim durumları bir şekilde sabote edebilirim.

Bilinçaltını yeniden programlamanın NLP gibi hızlı bir yolu var. NLP zihnin işleyiş mekanizmasını kavrayan ve formatlayan insanlar tarafından geliştirildi.

Alıntı

6 Aralık 2013 Cuma

Neden yalnız kalmaktan korkuyoruz?


neden yalnız kalmaktan korkuyoruz? neden hep yanımızda birileri olsun istiyoruz? aslında korktuğumuz şey kendimizle baş başa kalmak!

şehirler neden bu kadar gürültülü peki? belki de sen içindeki sesi duyma diye... her şey içindeki sesi bastırmak için planlanmış sanki.

o ses aslında sana söylüyor; ne yapman gerektiğini, senin aslında kim olduğunu söylüyor. sana özünü haykırıyor.

korkma artık, kaçma! dinle onu, dinle ki kendini bulasın...

5 Aralık 2013 Perşembe

virüs...




bilgisayarda virüs neyse zihinde vesvese odur.
İkisi de doğru düzgün çalışmaz!

sınırlı algınla ne kadar bilebilirsin?

balık, kaplumbağa ya sormuş; dışarısı nasıl? anlat bana.
kaplumbağa; denize hiç benzemez, toprak. ağaç, bir sürü şey var.
balık tatmin olmamış, daha fazla anlat, hepsini bilmek istiyorum!
kaplumbağa demiş; anlatsam da fayda etmez, kendin görmelisin!
...sana anlatılsa da, okusan da fark etmez. denizin içinde sadece denizin gerçekliğini bilirsin!
ama sen bir çık oradan, uyan! bak dışarıda senin bilmediğin, görmediğin neler var. sınırlı algınla neyi ne kadar bilebilirsin!

Aslında ne?

Çoğu kavramın gerçekten ne olduğu konusunda fikrimiz yok. Kavramları yüzeysel olarak algılıyoruz ve üzerinde düşünmüyoruz.

''Farkındalık'', ''An'da kalma'', ''Affetme'', ''Teslimiyet'', ''Kabulde kalma'' vb gibi kavramlar sadece bir kişisel gelişim tekniği gibi algılanıyor. İş popülerleştikçe sıradanlaşıyor. Oysa bunlar senin olmazsa olmazın!

İster evrene mesaj gönder, ister dua et. Arada fark yok. Ama sen dua etmek gerçekten ne demek önce onu bir düşün, tefekkür et!

Düşünmediğimiz için söz konusu şeyi yaşamamızda mümkün olmuyor. Kavramlar aslında o şeyi sadece işaret eder. Farkındalığın tanımını okuyup ''haa demek ki farkındalık buymuş, hadi yapayım'' demekle ''farkında'' olunmuyor!

Bunlar söz ile anlatılamaz, ancak yaşayarak bilirsin. Yani bunlar ''Hal'dir. gerisi hikaye. Tıpkı ''Aşk'' gibi. ancak onunda içi boşaltıldı. Arzu, beklenti, şehvet, 'Aşk' yapıldı. Gerçek 'Aşk'ı yaşayana selam olsun!

Herkes yüzeysellikten yakınıyor ama çok az insan gerçek manada kendini dönüştürmek için çaba sarf ediyor. Çevremizde hayatından memnun olmayan, ama bunu değiştirmek için hiç bir şey yapmayan bir sürü insan var. Herkes şikayet halinde. Kendince sorununu çözdüğünü zannedenler de mevcut, ama öyle değil. Hep diyorum ağrı kesici vermekle ancak ağrıyı bastırırsın. Sorun çözülmez!

Fark edin Dostlar, artık geçiştirmeyin. Hayatınız sizin elinizde. Siz isterseniz Cennet de olur Cehennemde...

kınadığın şey...

gün gelir, en çok burun kıvırdığın, eleştirdiğin, kızdığın, asla yapmam dediğin -kısacası korktuğun- durumlara, hallere düşersin, öyle kişilere benzersin!

fark et ve bitir, yapma dost!

hayatın kuralı, evrenin yasasıdır bu.
sana; ''madem eleştirdin bir de sen yaşa bakalım, seni de görelim'' der adeta!

istediğin kadar istemediklerini de çekersin, zihnin kirli olduğu için istemediklerini daha çok çekersin hatta!

kınadığın şey başına gelmeden ölmezsin. unutma!

teslimiyet...





(An'a) teslim olmadığın müddetçe kölesin! anladın;)

4 Aralık 2013 Çarşamba

sevmeyi seç!




Ego-nefs bilincinden çık, sevme bilincine-seviş haline geç!

Kavganın kazananı olmaz!

Ego her zaman seni-kendini-haklı çıkarmaya çalışır. Ama haklı ya da haksız olmanın önemi yok.

Çünkü kavganın kazananı olmaz! İncinen de inciten de kaybeder.

Fark et ve artık ilişkilerine bu çerçeveden bak!

Haftanın karikatürü :))


aşırılığı bırak!

aşırı çalışma, aşırı spor, aşırı yemek, aşırı eğlence, aşırı ilişki, aşırı vs vs..

tüm bu aşırılıklar bir şeylerden kaçtığımızın işaretidir. Sorunu görmezden gelmenin, korkuyu bastırma dürtüsünün dışa vurumudur. ve bunları yapmakla çözülmez.

fark et artık!

iyi düşün!

küçücük de olsa kötü -nasıl olsa bana zararı olmaz diye-düşünme. tüm bu kötü düşünceler kartopunun çığa dönüşmesi gibi zamanla birikir ve büyürler!
bir bakmışsın bunlar artık 'Sen' olmuş.
Bu yüzden 'hayatım niye kötü?' diye serzenişte bulunma. Tüm bunları yaratan sensin!

Gözyaşı...




gözyaşı insan külü... kül olacak ki insan yeniden doğsun!

Evren hızı sever ;)



Evren hızı sever. bir karar aldığınız vakit geciktirmeyin - zihne vesvese ve ego girmeden - uygulayın. Sonra yapmadığınız şeyler için pişman olursunuz!

Sorun - Çözüm




Sorunu, onu oluşturan bilinç seviyesiyle çözemezsin!!

Neden istediklerim olmuyor?

Neden istediklerim olmuyor? diyorsun.

Şunu düşün o zaman:

Aklından geçenler, kalbinden geçenler, ağzından çıkanlar ve eylemlerin.

Hepsi '1' olmak zorunda. Sen 1 olmadığın müddetçe 'Birlik' olmayacak. Eksik kalacaksın. Her şeyin yarım olacak.

Şimdi bir şey istediğinde tekrar düşün! Hangisi eksik, hangisi yarım, hangisi zıt?

18 Kasım 2013 Pazartesi

12 Kasım 2013 Salı

Aşırılıkları bırak, 'Denge'ni bul!

İleride Buddha adıyla anılacak olan Prens Siddhartha, sarayda zenginlik, gösteriş ve şatafat içinde, babası tarafından dış dünyadan soyutlanmış bir halde yaşamaktadır. Bu durum saray dışına gizlice yaptığı 4 kısa seyahatten sonra tamamen değişecektir. Siddharta; bu yolculukları esnasında, ilk defa hastalığa, yaşlılığa, sefalete ve ölüme şahit olur.
29 yaşında eşine ve yeni doğmuş çocuğuna veda ederek saraydan ayrılır ve onu Buddha yapacak yolculuğuna başlar.
Bir çok din adamı, üstad ve guruyla karşılaşır, sohbet eder, yolunu bulmaya çalışır. Sonunda çileci bir keşişe rastlar ve onun gibi çileciliği seçer.
6 sene boyunca Ganj vadisinde oradan oraya seyahat eder, kendini dünyevi arzulardan çeker. Yeme ve içmeyi azaltır, bir süre sonra günde sadece 1 pirinç ya da susam tanesi yer hale gelir.
Bir deri bir kemik kalmıştır artık. Bu çileci hayat sonunda onu ölümün eşiğine getirir. Bu esnada Krişna kendisine gözükür.
Krişna nın elinde 3 telli bir ud vardır. Krişna önce gevşek tele, sonra da aşırı gerilmiş tele vurur. 2 telden de düzgün ses çıkmaz. 3. tel ise ne gergin ne gevşektir. Bu tele vurunca güzel bir ses çıkar.
Siddharta o an gerçeği fark eder. Ne sarayda zenginlik içinde yaşadığı hayatı, ne de çileci hayatı ona fayda getirmiştir. İki yaşam tarzı da aşırıdır. İkisini de terk eder ve felsefesinin temellerinden biri olan orta yolu seçer. Dengeli bir şekilde hayatına yeniden şekil verir. Meditasyona yönelir. İleride Boddhi ağacının altında meditasyonuna dalacak ve Nirvana ya ulaşacaktır.
Bir çok büyük kişi, üstad, sufi ve peygamberler gibi Buddha nın hayatı da bizim için örneklerle doludur. Hepimiz hayatımızda ne yönde olursa olsun aşırılıklara kaçmışızdır. Aşırı çalıştığımız gibi tembellik yaptığımız zamanlar olmuştur. Bazen cimri, bazen de müsrif olmuşuzdur.
Örnekler çoğaltılabilir. Bilmemiz gereken şey hayatın özü dengedir. Evren bu denge üzerine kurulmuştur. Biz de hayatımızda, hareketlerimizde dengeye önem vermeliyiz. Aşırılıklar sorun yaratır. Çözüm ise Denge'dedir.

23 Ekim 2013 Çarşamba

21 Ekim 2013 Pazartesi

19 Ekim 2013 Cumartesi

Kaçtığın şey...

Kaçtığımız şey, her ne ise onunla yüzleşme ihtimalimiz yüksektir. -hatta kesin!- Zamanı gelince korktuğumuz şeylerle karşılaşacağımızı bilmeliyiz. İstediğimiz kadar istemediğimiz durumlarla da karşılacağımızı hesap etmeliyiz...

Hepsi birer imtihan; bazen en çok sevdiğimizle, bazen en büyük korkumuzla sınanırız. Çoğu zaman her ikisiyle de...

Bu sebep ile; sevgi ve korku zıt da olsalar aslında kardeştir, biri olmadan diğerini anlayamazsın. Her şeyin zıttı ile yaratılması -dualite- gibi.

Bunda da derin bir sır vardır. O sırrı görenlere selam olsun...

Bilincini aç, kendini aş!

Her şeyi şu an sahip olduğun bilinç seviyesiyle değerlendiriyorsun. kimisine doğru, kimisine yanlış diyorsun. Bazılarını aklın almıyor, görmediğin, duymadığın, algılayamadığın şeyleri yok sayıyıorsun. Sen görmüyorsun diye o şey yok veya yanlış değil!!

5 yaşındaki halini düşün ve şimdiki halini... O zaman da bilmediğin şeyler vardı. Ama yok sayabilir misin şimdi bunları? ..Bu söylediklerimi tersten anlama, bunun yaşla ilgisi yok. bunun bilinçle ilgisi var. 60'şına da gelsen hala anlayamadığın şeyler kalacak. Bu yüzden bilincini aç. Aç ki kendini aş!

Sorunları da, güzellikleri de, sahip olduğun dünyayı da oluşturan şey senin bilincin. Halinden memnunsan sorun yok. Ama memnun değilsen kimseyi suçlama. Bu tamamen seninle -mevcut bilincinle- ilgili. Değiştirmekse elinde!

20 Eylül 2013 Cuma

18 Eylül 2013 Çarşamba

Haftanın karikatürü :)


wisdom..


Yeniden doğuşun kutlu olsun!

Izdıraplar artık dayanılmaz ise,
eskiden azıcık ışık var iken şimdi ortalık kapkaranlık ise,
demek ki yeni bir varoluşun eşiğindesin.

Gönlün umut dolu olsun!
Yeniden doğuşun kutlu olsun!

Sufi ile Terapist

kabul...

Birisi denize düştü mü çırpınmak ona fayda vermez. Deniz onu kırar geçirir. Arslan bile olsa ancak kendisini ölü göstererek kurtulur.

Deniz adamı batırıncaya kadar bırakmaz. Boğar öldürür. Öldü mü onu sırtına alır, taşır ve ona hamal kesilir.

Yol...

Tanrıya ulaşmanın yolu nedir? Bunun kaç türlü yolu vardır? diye sorarlar.

Tanrıya ulaşmanın bir çok yolu vardır. Yaratılmışların nefesi sayısınca yol vardır hatta.

Sana 'şu yol doğrudur, bu yoldan gitmelisin!' diyenlere kulak asma.

Sana da bir yol yazıldı. Sana özel. Başkasının yolunu boş ver. Arzulama ve kimseyi kıskanma.
Sen kendi yolunu ara...

wisdom


2 Eylül 2013 Pazartesi

NLP ile hayatınızı değiştirebilirsiniz!


NLP (Neuro Linguistic Programing)

Neuro: Yaşamdaki deneyimlerimizin beş duyumuz aracılığı ile algılanması ve işlenmesi.
Linguistic: Sözlü ve sözsüz iletişim ve davranışlarımız aracılığı ile düşüncelerimizi yansıtma tarzımız.
Programming: Zihnimizin iç programlarını kullanarak düşüncelerimizi ve iletişimimizi belirlediğimiz ve arzuladığımız hedeflere ulaşacak şekilde düzenlemek.

...

Mükemmel performans ile ortalama performans arasındaki farkı yaratan fark nedir?

Çoğumuz kendimize buna benzer sorular sormuşuzdur. Aslında sorunun içeriği tam olarak şöyle;

'Birileri başarılıyken neden ben değilim?' ya da 'Birileri yaparken neden ben yapamıyorum?'

NLP Workshop'ın da bu hayati sorunun cevabını bulacak, bugüne kadar neyi doğru, neyi yanlış yaptığınızı anlayacaksınız. Bunu size garanti ediyorum.
...

NLP bir gelişim ve değişim modelidir. İnsanlara sağlıklı düşünmelerini, duygularını kontrol edebilmelerini ve bu değişimi kalıcı bir hale getirebilmelerini öğretir.

3 saat sürecek olan bu workshop ta neler bulacaksınız?
Nlp nedir, ne işe yarar?
Bilinç ve Bilinçaltı nedir?
Bilinçaltının gücünü nasıl harekete geçirirsiniz?
Negatif ruh halinden nasıl çıkarsınız?
Nasıl sürekli pozitif halde kalırsınız?
Olumlama nedir?
İmgeleme nedir?
Sizi engelleyen şeyler nedir? Bunları nasıl fark eder ve dönüştürürsünüz?
Meditasyon pratiği
ve daha fazlası..

Hayatınızı değiştirmek için artık ciddi bir adım atmanızın zamanı gelmedi mi?

ücret : 95 TL

Tarih : 15 Eylül 2013 Pazar saat 14:00-17:00

Workshop sonunda katılımcılara sertifika ve döküman verilecektir.
Katılım 12 kişi ile sınırlıdır.
Aralarda çay-kahve pasta molamız olacaktır.

Eğitmen : CUmhur ÇEtin
NLP, Yaşam ve Kuantum Yaşam Koçu, Yazar
www.cumhurcetin.com

Yer: Aso Sanat
Necatibey cad. 18/9 Kızılay

31 Ağustos 2013 Cumartesi

30 Ağustos 2013 Cuma

Bir deniz, kum, güneş hikayesi... (Kim olacağınıza karar verin!)

Tatilde olduğunuz hayal edin. Bir plajdasınız. Plajda olan insanları hayal edin şimdi de.

İnsanların çoğu doğal olarak mayolu. Şezlonglara uzanmış güneşlenenler, voleybol ve frizbi oynayanlar, kumdan kale yapanlar, soğuk içkilerini yudumlayanlar, portatif sandalyelerinde, şemsiyenin altında oturup tavla oynayanlar, kitap okuyanlar, uyuyup kaldığı için vücudu güneşin altında haddinden fazla yananlar, kendini kumun içine gömenler...

Bir plajda rastlayabileceğiniz sıradan insanlardır hepsi de. Arada tüm bunları boş vermiş, sadece para kazanmaya çalışan seyyar satıcıları da görürsünüz.

İlginç bir şekilde bu ortama uymayan, sırıtan bir kaç tipe rastlarsınız. Bu insanlar, mayo yerine günlük kıyafetleriyle oturmaktadırlar. Hatta bazısının sanki kutuptaymışcasına üstünde kalın kıyafetleri vardır. Bir yandan da söylenirler;

-Hava neden bu kadar sıcak? Lanet olsun, terliyorum! Şu güneş niye tepede!

Belki biraz sonra üstlerini değiştirip mayolarını giyeceklerini düşünüyorsunuz. Ama hayır! Giymiyorlar. Öylece oturuyorlar. Sanki onlar için burası plaj değil. Denizin, kumun farkında değiller.

Biraz daha bakındıktan sonra sizi daha da şaşırtan bir şeye rastlarsınız. Burası bir plaj ve deniz olmasına rağmen çok az insan denize girmektedir.

Birkaçı, tam kıyıda oturmuş sadece ayak bileklerine kadar suya girebilmiştir. Kollarını bedenine sarmış halinden denize girmeye çekindiğini, korktuğunu anlarsınız. Biraz ötede yavaş yavaş suyun içinde ilerleyenleri görürsünüz. Bunlar da, garanti olsun diye ayaklarının dediği yere kadar ilerleyebilmişlerdir. Sadece 5-6 kişi yüzmektedir. Bunların içinde de 2 si iyi yüzücüdür!

Yüksek kulübesinde oturan cankurtaran ise -sadece denizdekileri değil, sanki yüzmeyenleri de uyarır gibi-

-Çok fazla açılmayın. Akıntı var, boğulursunuz! diye seslenmektedir.

Plajda bulunanlardan bazıları denizdekilere bir şeyler söylemektedirler.

-Hey, kollarını-ayaklarını şöyle çırpmalısın! (amatör yüzücülere)
-Ne korkuyorsun! ilerlesene yahu. Boğulmazsın merak etme. (kıyıda bulunanlara)
-Yüzmeyeceksin madem, niye denize girdin! (garanticilere)
-Normal ben de yüzerim, biraz da sırtüstü yüz bakalım! (iyi yüzücülere)

Yüzenlerden birisi dayanamayıp bağırır:

-Çok biliyorsan gel kendin yüz!

Plajdakilerden birisi:

-Biliyorum ama şimdi canım istemiyor!

Tüm bu olan-biteni gözlemlerken aniden derinden birisi çıkar. Kolunu zafer kazanmış bir edayla yukarı doğru kaldırır. Büyük bir sevinç ve heyecanla bağırır;

-İşte, sonunda buldum. Başardım!

Dikkatli baktığınızda adamın elindeki parlayan şeyin bir 'İnci' olduğunu fark edersiniz.

İnci, sadece derinlerde, denizin dibinde olur. Ve oraya çok az kişi inme cesareti gösterebilir!

Hayal ettiğiniz bu sahne, aslında hayat sahnesidir. Bu plajdaki herkes, aslında gerçektir. Yapmamız gereken şey kim olacağımıza karar vermektir. Bu insanlardan birisi olabiliriz.

İster plajda pardösü ile oturup şikayet edin. İster derinlere inip kendi hazinenizi kendiniz çıkarın. Karar sizin!


25 Ağustos 2013 Pazar

20 Ağustos 2013 Salı

5 aşama...

İbn-i Haldun'a* göre her devletin 120-130 yıllık bir ömrü vardır ve kuruluştan yıkılışa kadar 5 aşamadan geçerler. Bu 5 aşamayı, devleti yöneten siyasi otoritenin davranışları üzerinden anlatır. Bu aşamalar şunlardır:

Kuruluş Devresi: Her türlü karşı koymanın bastırıldığı, daha önce onu elinde tutan hanedandan zorla alınması devresidir. Ele geçiren grupta canlılık ve etkinlik en üst düzeydedir. Henüz geleneksel alışkanlıklarını yitirmemiş, mütevazi ve kanaatkardır. Siyasi lider henüz kendisini vatandaşlarından ayrı tutmaz.

Otorite Devresi: İktidarı elinde tutan lider kendi grubu üzerinde otoritesini tesis eder, mülkü ve nimetlerini kendisi için istemeye başlar. Grupta rakip olacak ileri gelenler yönetimden uzaklaştırılır, kendine bağlı itaatkar kişiler yönetime gelir.

Rahatlık Devresi: İktidarın meyveleri toplanır, servet genişletilir, şan ve şöhret ön plana geçer, kendini ölümsüzleştirecek eserler meydana getirilir. Siyasi liderin hem kendi grubunu hem de diğer grupları tam egemenlik altına aldığı dönemdir. Güçlü ordu, iyi çalışan sivil bürokrasi ve düzenli toplanan vergiler vardır.

Taklit Devresi: Siyasi iktidar, atalarının bıraktıklarını yeterli görmeye başlar. En doğru yolun kendisine miras bırakılan yolu takip etmek olduğuna inanır. Taklitçilik ve gelenekçilik, yenileşmenin önünü tıkar.

Savurganlık Devresi: Siyasi iktidar, atalarından kalan mirası arzu ve hevesine göre israf etmeye ve savurganlık yapmaya başlar. Devlet yönetimine ehliyetsiz kişiler geçirilir. Devletin çözülme ve yıkılma süreci başlar. Ordusunu, memurunu besleyemez ve giderlerini karşılayamaz hale gelir ve yıkılır.

*İbn-i Haldun: (1332-1406) İslam Bilgini, Sosyolog ve Tarihçi
Kaynak: felsefe.nl

19 Ağustos 2013 Pazartesi

15 Ağustos 2013 Perşembe

İnsan bilmediği şeyin düşmanıdır!

Farklı düşüncelerle karşılaştığımız zaman beyinde açığa çıkan kimyasallar ile, tehlikeli durumlardan kurtulmak için salgılanan kimyasallar aynıymış!
Bu demek oluyor ki ormanda vahşi bir Ayı ile karşılaştığımızda ne hissediyorsak, bize farklı-yabancı gelen düşünceler için de aynısını hissediyoruz.

Yani; şaşırıyoruz, direnç gösteriyoruz ya da kaçıyoruz. Ama özünde tek bir his var; o da 'Korku'

En basit yolla, savunmaya bile geçtiğimizde, beynin ilkel kısmı, mantıklı düşünce ile çatışır. Beynin bu kısmını kapatır! Beyin duyduğu fikri algılamakta ve anlamakta zorlanır. Bu da bizi 'dar kafalı ve'sınırlı bilince sahip' bir kişi haline getirir.

İnsan kendi düşüncesi dışında bir düşünce ile karşılaştığı zaman tepki verir. Kötüsü, karşılaştığımız akla uygun, faydalı ya da zararsız bile olsa bunu tehdit olarak algılar.

Bu yüzden, sınırlı bilince sahip insan reddeder, saçma bulur. Kendi çıkarına uymuyorsa sizle tartışır, hatta size zarar vermeye bile çalışabilir.

Çözüm basit;

Birincisi, duyduğunuz fikre karşı yargısız olabilmek.
İkincisi, araştırmak ve öğrenmek (çünkü insan bilmediği şeyden korkar!)
Üçüncüsü, korkunun kaynağına inmek ve korkuyu temizlemektir.

Bunu yaptığınız vakit, sadece fikirlere karşı değil, hayata karşı da özgür hale gelirsiniz.


14 Ağustos 2013 Çarşamba

12 Ağustos 2013 Pazartesi

Geçmiş, şimdi ve gelecek.

Üzüntü ve pişmanlık varsa 'geçmiş' de yaşıyorsunuz demektir. Adı üstünde geçmiş... orada bırakın ve ders alın!

Kaygı varsa 'gelecek' desiniz. Gelecek henüz yaşanmadı. Beklentiye girmeyin, kaygıyı terk edin!

Şimdi, tam burada, 'An' da olun. Tüm benliğiniz ve enerjinizle. Ancak bu şekilde tohumları ekerek mutlu bir gelecek yaratabilirsiniz!